19 Şub 2013

Değer Yasası 6: Toplumsal Olarak Gerekli Emek Zaman


Tropikal adasında yalnız başına olan Robinson Crusoe, kendisi için bir kulübe inşa etmek istediği sürece bunu yapabilir. Bu ona kalmış bir şey. Biz, pazarda mübadele etmek üzere ürettiğimizde bu lükse sahip değiliz. Ekmek üreten Wonder Bread, pazarda Pepperidge Farm, Arnold ve White Rose ile rekabet içindedir. Eğer onun işçileri daha az üretkense, ekmek üretmek daha uzun zaman alıyorsa bunun anlamı ekmeğini daha fazla paraya satacak olması değildir. Ekmeğin toplumsal değeri bireyler tarafından belirlenmez, ekmek üretimi için gereken ortalama zaman ile belirlenir. Bu ortalama zamana “toplumsal olarak gerekli emek zaman” (TGEZ) denir.

Neoklasik iktisat teorisinde, makalelerdeki zarif matematiksel ifadeler ile verilen her türlü kavram gerçek dünyayı tanımlamak adına oldukça zayıftır. Kapitalist toplum ne zaman “genel denge” içinde olmuştur? “Pareto optimality” ne zaman olmuştur. Tüketiciler isteklerini ne zaman fayda ile ölçmüştür?

TGEZ bunlar gibi değildir. TGEZ, günlük yaşamda hep iş başında görebileceğimiz kadar gerçektir. Fabrika kapılarının arkasındaki kişisel emek, toplumsal değerini, ürettiği ürünler pazara gidip diğer işçilerin ürünleriyle kıyaslanasıya kadar bilemeyecektir. Bu kişisel emekler pazarda toplumsal hale gelir. TGEZ öne sürülmüştür. Bu TGEZ üretime etki eder. O, fabrikada neler olup bittiğini düzenler. Toplumsal olarak gerekli olandan daha fazla sürede üreten fabrikalar verimsiz olarak göz önüne alınır. Onlar üretim yöntemlerini değiştirmeli veya iş dünyasından çekilmelidir. Toplumsal olarak gerekli olandan daha az zamanda üreten fabrikalar da ortalamadan daha verimlidir ve ödüllendirilirler.

Bir televizyonun yapımının 1 saat sürdüğünü kabul edelim. 1 saat televizyonlar için TGEZ’dir. Fakat ACME TV fabrikasının sahibi, işçilerinin üretkenliğini iki katına çıkaran bazı yeni makineler kullanıyor olsun. Artık onlar bir televizyonu 30 dakikada, TGEZ’in altında üretebilmektedir. Bu, ACME’ye belirli bir zamanda ortalamanın iki katı kadar miktarda televizyon üretme imkânı verir.

Eğer, ACME bu televizyonları eski fiyatının yarısına satmış olsaydı eskisinden daha fazla para kazanamayacaktı ve bu yeni makinelere yatırım yapmış olması gereksiz olacaktı. Televizyonları bireysel değerleri (30 dakika) yerine TGEZ değerinde (1 saat) satmaya devam edecektir veya rakiplerini saf dışı edebilmek için TGEZ değerinin biraz altında satacaktır. Televizyonun fiyatı önemli bir değişime uğramadığından tüketicilerin televizyon talebi hala aynıdır, fakat ACME eskisinden iki kat daha fazla miktarda televizyon ürettiğinden pazarda bir televizyon fazlalığı vardır. ACME’nin rakipleri bütün televizyonlarını satamayacaktır. Üretimlerinin bir kısmı satılamayacaktır. Bununla birlikte, televizyonlarının çoğunu TGEZ değerinde satabilen ACME sadece kendi normal kârını değil, bir “süper-kâr” da sağlayacaktır. Çünkü televizyonlarını kendi bireysel değerlerinin üzerinde TGEZ değerinde veya onun biraz altında satmıştır.

Kâr, süper kâra karşı

Kâr, sömürülen işçilerden gelir. Parayı daha fazla paraya çevirmenin tek yolu, onu işçilere, daha doğru bir deyimle mal olduğundan daha büyük değer yaratabilen bir metaya yani emek gücüne yatırmaktır (Bu konu “Değer Yasası 5: Çelişkiler” videosunda incelenmişti). ACME, televizyonlarını TGEZ’in altında sattığında, sömürülen işçilerinden gelen normal kârını kazanmakla kalmaz, ayrıca bir “süper-kâr” da elde eder: TGEZ’in altında üretilen televizyonların mübadelesinde el koyulan kâr.

Kapitalistlerin sürekli TGEZ’i azaltma rekabeti, kapitalist toplumdaki teknolojik dinamizmi güdüleyen bu ”süper-kâr” için yarıştır. Böyle yapmakla kapitalistler sadece işçilerden değer sömürmekle kalmaz, mübadele ile gelen değerlere de el koyarlar.

Fiziksel üretkenlik, değer üretkenliğine karşı

ACME televizyon fabrikasına bu kurgusal bakış, ACME’nin daha fazla değer yarattığından ötürü daha fazla kâr ettiği izlenimini verebilir. Ancak durum böyle değildir. Aynı miktarda işçi, öncekiyle aynı miktarda iş yapmaktadır. Aynı miktarda harcanan emek zaman, daha fazla sayıda metaya yayılmıştır. Böylece, yarattıkları değer miktarı sadece fiziksel çıktı miktarı arttığı için artmamıştır. Fiziksel üretkenlik ve değer üretkenliği arasındaki bu farkı anlamak oldukça önemlidir. Televizyonların yapımı kolaylaştıkça fiyatları düşer. Bir şeyden daha fazla yapıyor olmamız daha fazla değer yaratıyor olduğumuz anlamına gelmemektedir. Eğer diğer firmalar, ACME’ninkine benzer teknoloji kullanmaya başlasalardı, televizyonların TGEZ’inin bir öncekinin yarısına düştüğünü ve ACME “süper-kâr”ının ortadan kaybolacağını görecektik.

Değere mübadelede el koymak

ACME’nin mübadelede değere el koyması yoluyla “süper-kâr” yapması ne anlama geliyor? Eğer bir metayı daha büyük bir değerde satarsanız mübadelede değere el koymuş olursunuz. Bunun oluşumunun birçok yolu vardır. Mübadelede değere el koymanın bir yolu, ürünü TGEZ’in altında üretip TGEZ değerinde satmaktır. Böylece, mübadeleye koyduğumuzdan daha büyüğünü almış oluruz. Fakat bu el koyulmuş değer nereden gelmektedir?

İlk bakışta, metayı satın alan tüketicilerden geliyor gibi görünmektedir. Fakat tüketiciler, metayı tam değerinde satın almaktadır, TGEZ değerinde. Onlar mübadelede herhangi bir değer kaybetmez. Televizyona 50$ öderler ve 50$ değerindeki televizyonu alırlar. Değer kaybedenler, hala TGEZ’de üretim yapan kapitalistlerdir. Tüm ürünlerini satamazlar, kaybederler. ACME onların tüketicilerini ayartabilmektedir.

Mübadele sıfır toplamlı bir oyundur. Biri kazandığında diğeri kaybetmek zorundadır. Oysa sadece televizyonları TGEZ değerinde satın almaya istekli insanlar vardır. ACME mübadelede değere el koyduğunda, bu onun, rakiplerinin kasalarından para çaldığı anlamına gelmemektedir. Rakiplerinden satış aşırdıkları anlamına gelmektedir. ACME’ye gerçekte yarattığından daha büyük bir değer gelmekte, rakiplerine daha azı gitmektedir. (1)

TGEZ ve emek süreci

Bu süreç, kapitalist toplumda her gün işlemektedir. Zaman ve verimliliğe karşı takıntımız var. İş gününde işçilerin hareketlerine kadar her şey zamanlanmış ve rasyonelleştirilmiştir. Çalar saatin çalmasından itibaren tren tarifesini kontrol eder, zaman kartlarını basar ve olabildiğince verimli çalışırsınız. Endüstri mühendisliğinin, toplumdaki TGEZ’i azaltmaya adanmış bir alanı var. Geçen yüzyılın en etkili zekâlarından bazıları, süper-kâr arayışında TGEZ'nın düşürülmesine önemli katkılar yapmış olan, Henry Ford ve Frederick Taylor gibi insanlar oldular.


Bu “süper-kâr” yaratmaya zorlama, toplumda gittikçe azalan miktarda emek kullanımı anlamına gelmemektedir. Bunun anlamı aynı miktar emek ile daha fazla çıktı üretmektir. Sıklıkla makinelerin işimizi azalttığını, yaşamı daha da kolaylaştırdığını söyleriz. Fakat kapitalist toplumda böyle değildir. Makineler sadece çalışılan saatte daha fazla çıktı yaratır. Makineler sıklıkla, işçilerin daha fazla iş üretmesi için kullanılır, çünkü makineler çalışmaya yoğunluk ve hızı dayatır. TGEZ, hareketlerimizi disipline eden, yalnızca değer üretimi için bizi o değerin üretimine sürükleyen, ortalama üretkenliğin üzerinde üretebildiğimizde bizi ödüllendirip ortalamanın altına düştüğümüzde de bizi cezalandıran ve üzerimizda baskı kuran bir güçtür.

TGEZ ve sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması

Kapitalistler süslü donanımlara yatırım yaparak TGEZ’i düşürme yarışındadırlar. Daha iyi makineler daha verimli emek süreci, daha fazla çıktı, daha düşük fiyatlar, daha fazla süper kâr ve yeni makinelere yatırılacak daha çok para demektir. TGEZ için rekabet, rekabet içerisinde kalabilmek için gittikçe daha fazla donanıma ihtiyaç duymaktır. Bu küçük firmaların pazarda tutunabilmesini daha da zorlaştırır. Firmaların ölçekleri büyüdükçe büyür ve belli bir endüstrideki firmaların sayısı azalır.  Kazananlar, kaybedenleri silip süpürür ve sermaye gittikçe daha az elde toplanmaya başlar. Eğer firmalar yeteri kadar güçlü duruma gelirse kimsenin kendilerinden daha etkin üretim yapamayacağı şekilde rekabetin önünü kesen önlemler alabilir. (2)

TGEZ ve Piyasa Sosyalizmi

Kapitalizmin eleştirisi için kullandığımız araçlar, kapitalizme alternatifi nasıl hayal ettiğimizi belirler. Pazardaki değişimlerle koordine edilen işçilerin sahibi olduğu kooperatifleri savunan piyasa sosyalizmi modelleri, kapitalizmi alt etmek istiyorsak kapitalist sınıfın zenginleşmesi için yapılan üretimin ortadan kaldırılması gerektiğini açıkça görmektedir. Gerçi, pazardaki mübadeleler tarafından koordine edilen herhangi bir toplum, hala TGEZ tarafından disipline edilmektedir.

Bunun anlamı, böyle bir toplumda işçilerin hareketlerinin toplumsal ortalama tarafından düzenleneceğidir.  TGEZ altında çalışan kooperatifler değere mübadelede el koyacaktır. Kooperatifler, TGEZ’i azaltmak için donanımlarını modernize etme rekabetine girecektir. Peki, kooperatifler emeği koruyan daha iyi donanımlara yatırım için parayı nereden elde edecektir? Kendilerini sömürmek zorundadırlar. Bu, kendi emeklerini rekabet edebilir kılmak için işçilerin sermayeleştirecek daha fazla paraya ihtiyaç duymaları, kendilerine daha az ücret ödemeleridir. İşçiler sadece TGEZ tarafından disipline edilmiş olmakla kalmayacak, aynı zamanda kendilerini rekabet içinde kalabilmek adına artı değer biriktirme ihtiyacı tarafından da disipline edilmiş halde bulacaklardır. Endüstrinin merkezileşmesi ile iş dünyası dışına itilmiş firma işçilerine ne olacaktır? Yeni firmaları başlatmak için sermayeyi nereden bulacaklardır? Onlar emeklerini pazarda satmak zorunda mıdırlar?

Kendi uğruna artı değer üretimi, süper kârlar için sert rekabet, emek süreçlerinin kişiliksiz piyasa güçlerinin kaprisleri ile disipline edilmesi… Tanıdık geliyor mu?  Muhtemelen birileri bunların pazar koordinasyonu ile TGEZ’den uzak bir biçimde gerçekleştirilemeyeceği görüşündedir. Bu durumda, en iyi seçeneğimiz en az sömürücü, en az yabancılaştıran piyasa sosyalizminin hangisi olduğunu tartışmak olacaktır. Fakat neden kendimizi tüm bunların olmadığı bir dünya hayal etmeye zorlamıyoruz?

Neysiz bir dünya?

Bu, kapitalizmi her eleştirdiğimizde en büyük soru gibi görünmektedir. Şüphesiz ki emek harcamak zaman alır ve toplumun ihtiyacı olan tüm malları üretebilmek için emeği koordine eden bir yol bulmalıyız. Elbette bu emek sadece acil olan malları değil artık malları da, gelecekteki çalışma yaşamını daha iyi yapacak olan uzun vadeli yatırımlardan altyapı ve makineleri de üretmelidir. Bu nedenle, ‘çalışmadan, zaman ayırmadan, artık üretmeden, makineler olmadan bir toplum üretmek istiyoruz’ diyemeyiz. (4)

Kapitalizm için özgün olan emek zamanın, artığın ve metaların tümünün değer cinsinden ölçülmesidir. Yaratılan metaların ve artığın yatırıldığı varlıkların tipleri ile emek süreçlerinde yer alanların yaşam kalitesi önemli değildir. Önemli olan sadece, değerin kendi uğruna sınırsız büyümesidir. Sermayenin varlığının tanımı budur.

Fakat insan emeğini, artık üretimini, yenilikleri, dağıtımı vb. ni değer üretimi olmaksızın koordine edeceksek, başka hangi yöntemi kullanabiliriz? Kapitalizme alternatif farklı önermelerde bulunmak bu dizinin kapsamında değil. Ama bu noktada, bu farklı alternatifleri değerlendirmek adına Marx’ın TGEZ analizi bize nasıl yardımcı olabilir konusunda konuşmak durumundayız.

Muhtemelen hepimiz, Marx’ın meşhur, komünizmin yüksek aşamasına dair tanımlamasını duymuşuzdur: “herkesten yeteneğine ve herkese ihtiyacına göre”. Marx gerçekte bu ifadeyi ileri sürmemiştir, ancak komünizm üzerine nadir yorumlarının birinde alıntılamıştır. Burada, toplum içerisindeki gerçek eşitliğe temel teşkil edecek şekilde, bireylerin üretebilme yeteneklerinden (veya ayrıcalıklarından)  bağımsız olacak şekilde, bir kişinin bir saatlik çalışması, herhangi başka birinin bir saatlik çalışmasına eş değerdir. Marx, “Gotha Programının Eleştirisi”nde, komünizmin ilk aşamasını, çalışma sonunda tüm çalışanların, üretkenlik seviyesi ile değil çalışma zamanları ile orantılı olan miktardaki tüketim mallarını alabilme hakkını veren bir sistem olarak tanımlar. TGEZ ve eşitsizlik yoktur. Çünkü herkesin işi aynı toplumsal güce sahiptir. Komünist toplumun nasıl işlemesi gerektiğine ilişkin sağlam bir plan olmadığı açıktır. Fakat bu bize komünizm hakkında düşünürken kendimize sormamız gereken radikal sorulara ilişkin işaretler vermektedir. (5)

Sonuç

Bizim bireysel emeğimiz, hemen toplumsal hale gelmez. Toplumsal olabilmek için önce değer haline gelmelidir. Fakat değer haline gelmekle toplumsal olarak gerekli emek zaman tarafından disipline edilir hale gelir.  TGEZ bizim bireysel emeklerimizi disipline eden, sürekli daha verimli çalışmaya zorlayan,  işimizi daha kolay veya daha tatmin edici hale getirmeyen bir dış kuvvet olarak davranır. TGEZ, kendisinin altında üretim yapıldığında süper kâr elde etmenin olanağını verir ve süper kâr arayışı kapitalist toplumun üretici güçlerinin çılgınca ve kaotik gelişimini, beklenmedik sonuçları ile birlikte getirir.

Sermaye veya rekabet için üretmeyen; ortak mülkiyet için üreten bir toplumda, aynı anlamda TGEZ olmayacaktır. Bunun anlamı çalışmanın değer yaratmak için olmayacağıdır. Çalışma, toplum için kullanım değeri ve işçiler için daha iyi bir yaşam sağlamak için olacaktır. Bizim kültürümüzde, işleri tatmin edici olan ve merak uyandıran az sayıda insana yoğun bir hayranlık duyarız. Büyük müzisyenler, atletler, sanatçılar vb. bizi etkiler, çünkü bu insanların işi yapabileceklerinin en iyisini yapmaya zorlar. Muhtemelen, TGEZ olmayan bir dünya, çalışmanın daha evrensel bir deneyim olacağı bir dünya olacaktır.

Dipnotlar:

1. Bireysel değer ve toplumsal değerin nasıl ayrıştığına bir başka örnek. Çoğu zaman Marx'ın alaylı eleştirmenleri (bu blogu sürekli taciz eden troller gibi), Marx'ın değer teorisini bir metanın bireysel değerinin (bir bireyin onu üretmek için harcadığı zaman miktarı) toplumsal değerden farklılaştığı örnekleri işaret ederek “çürütebileceklerini” düşünüyorlar. Ancak gördüğümüz üzere bu tür sapmalar Marx'ın kuramının merkezinde yer almaktadır. Gerçekte, Marx'ın kuramsallaştırmaya çok niyetli olduğu dinamizm ve dengesizliği yaratan bu bireysel değerin toplumsal değerden sapmalarıdır. Şuna sürekli dikkat çekmek önemlidir, Marx'ın değer kuramına yapılan alaylı eleştirilerin büyük bir kısmı toplumsal değerin tekil değerle sürekli çakışması gerektiği yanlış anlamasından ortaya çıkar.

2. Diğer taraftan, bazen sermayenin merkezileşmemesi (“decentralization”) için baskı uygulayan karşı-eylemsel güçler vardır. Yeni, emek yoğun üretim hatları açmak bunlardan biridir.

3. Marx'ın Gotha Programının Eleştirisinden: “O, toplumdan, şu kadar emek verdiğini saptayan bir belge alır (bunda kolektif fonlar için sarfetmiş olduğu emeğin indirimi yapılmıştır) ve bu belge ile toplumun tüketim araçları stoklarından, emeğinin eşit bir tutarı kadar bir miktar alır. Topluma, bir biçimde sunmuş olduğu aynı emek miktarını, ondan, başka bir biçimde geri alır.”

4. Şüphe yok ki izleyicilerinin çoğu “Zeitgeist Hareket”inin saçma sapanlıklarına aşinadır. Bu kimseler teknolojinin bizi bütün çalışmadan azat edeceğine, robotların bizim için herşeyi yaptığı emeksiz, parasız bir cennet kuracağına inanmaktadır. Bu kimseler ayrıca, o veya bu şekilde, makinelerin özgürleştirici olasılığının, bankerlerin ve “para sistemine” bağlı diğer seçkinlerin komplo güçleriyle toplumdan saklandığına da inanmaktadır. Her ne kadar onların parasız, bankersiz, seçkinsiz, fazla çalışmasız toplum arzularına katılsam da, kapitalizmin  (kapitalist kelimesini de çok kullanmıyorlar doğrusu) nasıl çalıştığına ilişkin açıklamalarının ve eleştirileri için önerdikleri çözümlerin birçoğuna karşı çok eleştirelim. Şikâyetlerimin başlıcası çalışma kavramlarına ilişkin. Çalışmanın kapitalist deneyimini bütün zamanlardaki ve mekânlardaki çalışma olarak öngörüyorlar, çalışmanın evrensel doğasının kötü olduğunu, kaçınılması gereken bir şey olduğunu ima ediyorlar. Tersine Marx çalışmayı, toplumsal yaşamımızı biçimlendirdiği için bizi birbirimize bağlayan toplumun tamamen özü olarak görüyor. Çalışmamızın örgütlenmesi bireysel ve kolektif olarak kendimizi nasıl anladığımızı etkiler. Benim düşünceme göre radikallerin çalışmanın doğasını, özgürleştirici bir olanak olarak yeniden biçimlendirme gereksinimi var. Benzer şekilde Zeitgeist ahalisi de kapitalist bir toplumda makinelerin çelişkili deneyimiyle tamamen yoğunlaşmışlardır. Bir taraftan makineler şaşırtıcı, görünüşte özgür kılma olasılıklarıyla bizi cezbediyor. Diğer taraftan işçinin pahasına emek sürecinin denetimi için bir araç olması ve teknolojinin toplumsal, çevresel, biyolojik ve psikolojik geriletme sonuçları makinenin gerçeğidir. Zeitgeist ahalisi varsayım yapıyor, o halde, daha fazla makineye sahip olsaydık sorun çözülürdü. Makinenin özgürleştirici olduğuna ilişkin burjuva romantikliği paylaşıyorlar. Makinelerin bütün insan emeğinin yerini alma yeteneğine ilişkin herhangi bir tartışmaya girmeden, böyle bir toplumsal emek olmadan ne yapardık konusunu sorgularım. Herhangi bir şeyin amacı ne olurdu? Ayrıca, gerçekten makineler insanların yapabileceği herşeyi, Zeitgeist ahalisinin iddia ettiği gibi yaratıcı emeğin çoğunu da yapabilselerdi çalışmayı red edebilecek, emek harcamaktan kaçınacak, toplumda bir takım hukuksal haklar isteyecek yetenekte bilinçli varlıklar olmazlar mıydı? İnanıyorum ki kapitalizme alternatif oluştururken, kapitalist üretim sürecindeki kavramsallığı ve işlemesi arasındaki bölünmeyi iyileştirmeyi hedeflemeliyiz, bu bölünmeyi daha yüksek düzey bir yabancılaşmaya taşımamalıyız.

5. Bu tür bir örgütlenme yönteminin can alıcı açılarından biri üretkenlik tabanlı emek belgeleri olmadan bu belgelerin para olarak dolaşımının şansı yoktur. Elbette bu Marx'ın, çağdaşlarınca geliştirilen bazı emek-para şemalarına karşı itirazıdır. Bu emek-kâğıtlarının para olarak dolaşımını, sadece meta üretimini kopyalamasını ne engelleyebilir? Sadece emeği tekrar dolaylı toplumsal hale getirmez mi? Marx'ın şeması içinde bütün emek doğrudan toplumsaldır ve bu yüzden emek kâğıtlarının kara borsada mübadelesi için bir neden yoktur. Bu konuda daha fazlası için Andrew Kliman'ın “Gotha Programının Eleştirisinde Kapitalizmden Komünizme Dönüşümü”nü inceleyin.

Okuma Önerileri:
Marx, Proudhon ve Sermayeye Alternatifler, Seth Weiss
Sermayenin Sınırları, David Harvey
bölüm 5 sermayenin merkezileşmesi üzerine

Kapital cilt 1, Karl Marx
ilk bölüm


Çeviri Kaynak: http://kapitalism101.wordpress.com/2010/09/21/law-of-value-6-socially-necessary-labor-time/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder