19 Şub 2013

Değer Yasası 3: Das MudPie (Toplumsal Emek)


Marksist teoriye bir hayalet dadanıyor: çamur pastası tezinin hayaleti. Marx çok önemli eseri "Çamur Pastası" ("Das MudPie")'nı bu esas muammaya adamıştı. Bu, O zamandan beri her türlü yönelimden bütün Marksistlere musallat oldu. Marksist kuram bu yıkıcı kuramsal problemin ışığında nasıl ilerleyebilir?

Şaka şaka...

Eğer İnternet üzerinde Marx'ın değer teorisi hakkında araştırma-okuma yapmaya herhangi bir zaman ayırırsanız, muhtemelen eleştirmek için ahmakça bahaneler içeren "çamur pastası tezi" ile karşılaşacaksınız. Çamur pastası tezinin temel biçimi Marx'ın değer teorisi hakkında hiç bir şey bilmeyenlerin gelişmiş bir çok tezine benzemektedir: biri Marx ile ilgili olmayan saçma bir saman adam tezini ortaya atar ve daha sonra bu tezi oldukça "yıkıcı" bir dehayla, ahlaki zorlamayla, ve Stalinizm hakkında bir kaç zekice saptırmayla yere serer. Çamur pastası tezi şöyle bir şeydir:

Marx emeğin tüm metalara değerini veren şey olduğunu iddia etmiştir. Ancak eğer bir çamur pastası yaparsam ne olur? Bu kimsenin satın almayacağı bir emek ürünüdür. Bir değeri yoktur. Aha işte! Al sana Karl Marx!

Bu tezle ilgili temel sorun şudur: Marx değer yaratmak için yararlı emek olması gerektiğini çok açık bir şekilde belirtmiştir. Yine de değeri yaratanın yararlılık olduğunu düşünmüyordu. Binyıllardır emek yararlı şeyler yapmaktadır. Bütün toplumlar yararlı emekten oluşmuştur. Marx, toplumu yaratan bu yararlı emeği "toplumsal emek" olarak adlandırmıştır. Toplumsal emeğin örgütlenmesi toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Kapitalist bir toplumda bu toplumsal emek meta mübadelesiyle örgütlenmiştir: emek ürünlerinin piyasa değerleri belirlenir ve belirlenen bu değerlerin sürekli değişimi toplumsal emek sürecini düzenler. Toplumsal emeğin bu şekilde örgütlenmesi kapitalizme özgüdür ve diğer toplumsal emek biçimlerinde olmayan bütün farklı özelliklere sahiptir. Emeğin yararlılığı kapitalizme özgü bir şey değildir. Oysa değer kapitalizme özgüdür. Bu yüzden yararlılık konusu Marx’ın üzerinde durduğu konu değildir. Onun ilgilendiği husus değerdir.
4. videoda yararlılığın bir metadaki değer miktarını neden açıklayamadığını inceliyoruz. Şimdi daha temel bir soruya bakacağız: yararlı emeğin meta mübadelesi biçimini alması ne anlama gelmektedir?

Toplum nedir?

Marx’a göre insanlar ve hayvanlar arasındaki en önemli fark, kendi dünyalarını yaratma şeklindedir. İnsanlar, hayatta kalma şekillerini bin yıllardır defalarca tekrarlayan kendi evrimsel kaderlerinin kölesi olan varlıklar değildirler. Bunun yerine insanlar içinde yaşadıkları dünyayı etkin bir şekilde biçimlendirmektedir. İnsan emeğinde, çalışmaya başlamadan önce çalışmamızın ürününü kafamızda canlandırdığımız belirli bir yaratıcı yön vardır:

"Ne var ki, en kötü mimarı en iyi arıdan ayıran şey, mimarın, yapısını gerçekte kurmadan önce, onu imgesinde kurabilmesidir." (Kapital 1. Cilt, Karl Marx)

Yarattığımız bu dünya bizim yaşam deneyimimizi oluşturur: içinde yaşarız, giyiniriz, yeriz ve kendi yaratımımız olan ürünler hakkında düşünürüz. Toplumsal ilişkilerimizin yapısı, kültürel ve aile gruplarıyla ilişkilendiğimiz şekilden, üretimin örgütlenmesine, içinde yaşadığımız dünya hakkındaki fikirlere kadar, insan emeğinin yaratıcı gücüyle beslenen yaratılmış evreni oluşturur. Yine de bizim yarattığımız bu dünya bize karşı da davranır. Hem arzularımızı hem de bu arzularımızı giderme şekillerimizi yapılandırır. Çoğu ana akım iktisadi düşüncede insan arzuları ve bu arzuları giderme şekilleri evrensel, zamansız şeyler olarak değerlendirilir. Marx ise tersini söyler: Ne arzuladığımız ve bu arzuladığımız şeyleri nasıl elde ettiğimiz toplumsal örgütlenmemiz değiştikçe değişir. Bu anlamda, "İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre değil" (Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i, Karl Marx)

Farklı zamanlarda ve farklı mekanlarda insan etkinliğinin toplumsal örgütlenmesi tamamıyla farklı olmuştur. Teknolojik gelişim düzeyi, üretimin örgütlenmesi, sınıfların örgütlenmesi, ve dünya hakkındaki müşterek kavramlar zaman içerisinde tamamıyla değişmiştir. Bu farklı "üretim tarzlarının" örgütlenmesi ve üretim sürecinin örgütlenmesinin toplumun diğer hallerini nasıl etkilediği Marx'ın ilgi alanındaydı. Aslında Marx, bu üretim örgütlenmesi bize toplum hakkında ne söyleyebiliri soruyordu.

Bu biçimde sorgulamaya "tarihsel materyalizm” denilmektedir, çünkü kendi maddi varoluş koşullarımızın üretim şeklinin zaman içerisinde nasıl değiştiğiyle ilgilenmektedir. Tarihsel materyalizm, insan toplumuna ruhani fikirlerin gelişimsel evrimi şeklinde veya soyut psikolojik koşullar olarak davranan diğer tarih kuramlarından (burjuva iktisat) farklıdır. Fikirler ve psikoloji önemlidir, ancak toplumdaki sosyal ilişkilerin temel örgütlenme yapısından ayrı olarak anlaşılamazlar.

Bu Marx'ın herhangi bir emekle ilgilenmediği anlamına gelir. O, bu üretim sürecinin bir parçası ve toplumun düzenlenmesi için harcanılan emek olan “toplumsal emek”le ilgilidir. Yararsız emek, çamur pastası üreticisinde olduğu gibi, toplumsal emek değildir. Öyleyse belirli bir tarihsel üretim sürecini incelerken ilk adım, ele alınan toplumda bir bireyin özel emeğinin nasıl toplumsal emek haline geldiğini sormaktır.

Eğer ailenizle birlikte bir toprak parçasında çalışan bir orta çağ köylüsü olsaydınız, doğrudan kendi kullanımınız için emek harcıyor olurdunuz (veya efendinin, arazi sahibinin kullanımı için). Emeğinizin kendi toplumsal gurubunuz için yararlı olup olmadığı veya onun doğru görevlere tahsis edilip edilmediği konusunda bir gizem olmazdı. Kendi toprağınız üzerindeki emeğiniz "doğrudan toplumsal" olurdu.

Kapitalist bir toplumda şeyleri kendi kullanımımız için üretmeyiz. Şeyleri pazarda mübadele etmek için üretiriz. Ürettiğimiz şeylerin yararlılığını önemsemeyiz. Biz sadece emeğimizin karşılığında para# almayı önemseriz.  Daha sonra bu aldığımız parayı kullanarak pazara gider ve kendi kullanımımız için şeyler satın alırız. Metanın üretimi ve kullanımı, mekansal ve zamansal olarak bölünmüştür. Bu bölünme değer ile gerçekleşmiştir. Onları birbirine bağlayan değerdir. Bizim kendi emeğimizin toplumsal olması için ilk olarak değer biçimini alması gerekir.

Bu, kapitalizm öncesi toplumlara göre oldukça farklı bir toplumsal emek türüdür. Doğrudan toplumsal olmaktan çok, kapitalist emek dolaylı olarak toplumsaldır. İnsanlar ne üreteceklerine doğrudan karar vermezler. Bunun yerine bu kararların alınması piyasa göstergelerinin dalgalanışı, alıcı ve satıcıların sürekli olarak oradan oraya savrulmaları yoluyla olur.  Ancak piyasa göstergeleri otonom bir güce sahip değildir. Birbirinden bağımsız milyonlarca üreticinin emek toplamından oluşur. Üretim ve tüketim arasındaki bu ayrım, emeğimizin hem bireysel bir değere hem de toplumsal bir değere sahip olduğu anlamına gelir. Bireysel değer bir şey üretmeye harcanan asıl işin miktarıdır. Toplumsal değer meta pazara girdiğinde satıldığı gerçek değerin miktarıdır.

Piyasa aracılığıyla üreticiler birbirilerinden ayrıldığı ve üretim üzerinde kolektif bir kontrolümüz olmadığı için, toplumun bizden ne kadar emek zaman ve ne tür bir emek istediğini kesin olarak bilemeyiz. Ürünümüz için talebin ne olacağını bilmiyoruz. Diğer üreticilerin ne kadar ürün ürettiğini bilmiyoruz. Bu şeyleri tahmin etmemiz gerekiyor. Tüm bu şeyleri sadece, kendi emeğimizin ürünleri başkalarının emek ürünleriyle pazarda buluştuğunda öğreniyoruz. Bu şu anlama geliyor: Bir bireyin meta oluşumu için harcadığı belirli bir zamanı ifade eden bireysel değer ile o metanın üretimi için toplumun gerekli gördüğü zaman miktarını ifade eden toplumsal değer farklı olabilir.

Eğer bireysel değer ve toplumsal değer uyuşmuyorsa bu ne demektir? Kimi insanlar Marx'ın bireysel değer ile toplumsal değerin eşit olması, bir sandviç yapmak için 15 saat harcanırsa bunun sandviçin değeri olması gerektiğini savunduğunu düşünürler. Ama bu Marx'ın öne sürdüğüyle ilgisizdir. Marx, piyasa toplumunda, bireysel değerlerin nasıl toplumsal değerlere dönüştüğünü göstermek istemiştir. Emeğimizle doğrudan kullanım için emek harcadığımız diğer üretim biçimlerinden farklı olarak kapitalist toplumda değer üretmek için emek harcarız. Yine de toplumun bizim kendi emeğimizin ürünlerini kullanması gerekir. Hepimiz aynı şeyi veya tamamen yararsız şeyleri yapamayız. Emek doğru görevlerde doğru oranlarda bölüştürülmelidir. Değer bu düzeneği gerçekleştiren şeydir, çünkü değer bireysel emekçiler arasındaki tek bağlantıdır. Marx değerin nasıl olup da bireysel emeğin düzenlenmesi için, bireysel emeği toplumsal emeğe dönüştüren bir güç olarak hareket ettiğini açıklamaya çalıştı.

Gerçek şu ki toplumsal değerin değerden farklı olması Marx'ın çözümlemesinin bir kusuru değildi. Değerin kendisini gösterdiği düzenektir. Emek, emeğin dolaylı olarak toplumsal olduğu bir toplumun görevleri arasında başka türlü nasıl bölüştürülebilirdi ki? Öncelikle İktisat bilimi denilen bir alana sahip oluşumuz gerçeği, bireysel emeğin toplumsal emeğe dönüşümünün gizemli ve görülmez olması ve bunun pazar fiyatlarındaki sürekli dalgalanmaların arkasına gizlenen kanun-benzeri özellikler taşımasından kaynaklanır.

Bireysel emeğimizin toplumsal değerini piyasada keşfettiğimiz gerçeği değeri yaratanın piyasa olduğu yanılgısını ortaya çıkarır. Emeğimizin ürünlerini pazara getiririz ve orada paraya dönüşürler, bu para biçiminde fiyatları yaratan, alıcılar ve satıcılar arasındaki öznel kararlarmış gibi görünür. Çamur pastası savıyla ima edilen şudur: bir metanın değerini belirleyen yararlılığının öznel değerlendirilmesidir, onda harcanan emek değildir. Ancak bu bir yanılsama, emeğimizin dolaylı olarak toplumsal olması gerçeğinden yaratılan bir fetiştir.


Bazı "vülger iktisatçılar"ın bizi inandırmak istediğinin aksine, bireyler metaları diledikleri fiyatta alıp satmakta özgür değillerdir. Çünkü mübadele sadece iki birey arasındaki anlık, yalıtılmış sözleşme değildir. Her mübadele, toplumun üretken emeklerini birleştiren muazzam mübadeleler ağının bir parçasıdır. Bu bir bireyin emeğinin toplumsal hale gelmesi demektir. Bireysel emek toplumsallaştığında, toplum, bireylerin toplumsal olarak ortalama üretkenliğe yakın emek yoğunluğunda çalışmasını garantilemek için bireylerin emeğini disiplin altına alarak bireye müdahale eder.
Dolayısıyla bireysel değerden toplumsal değere geçiş rastlantısal değildir. Milyonlarca bireyin özel emeği ile toplam toplumsal emek süreci arasındaki bağlantıları yöneten yasa-benzeri özelliklere sahiptir. Bizim özel emeğimizi toplumsal değerine bağlayan bu yasa-benzeri özellikleri Marx "Değer Yasası" olarak adlandırır. Bireysel değerlerin toplumsal değerlere dönüşümünü yöneten iki temel güç vardır:

1. İlki ortalama üretkenlik. Varsayalım ki ortalama zımbırtı yapıcının bir zımbırtı yapması 1 saat sürsün. Bu toplumsal ortalama metanın toplumsal değeridir: toplumun bir zımbırtı yapması için gereken süre miktarı. Ama ben yaşlı ve yavaşım. Yapmam 3 saat sürüyor. Bu bireysel değerdir. Benim bireysel değerim toplumsal değerden daha yüksektir. Ama bu benim kendi zımbırtımı daha fazlaya satabileceğim anlamına gelmez. Onu toplumsal ortalamaya satmam gerekir. Marx buna "toplumsal olarak gerekli emek zaman" demektedir. Bu örnekte toplumsal değerin belirlenmesi benim kendi bireysel emek zamanımla değil, toplumun ortalama üretkenliğiyle yapılmıştır. Toplumsal olarak gerekli emek zaman üretkenlikten kaynaklı değişimler nedeniyle değişirse bireysel değer ve toplumsal değer de değişecektir.

2. İkinci etken arz ve talep arasındaki etkileşimdir. Arz, zımbırtıları yapmaya harcanan emek miktarının toplamı ve bu emeğin üretkenliğiyle belirlenir. Ama biz çalışmak için zımbırtı fabrikasına gittiğimizde bütün toplum olarak ne kadar emeği zımbırtı yapımına ayırdığımızı bilmiyoruz. Zımbırtı yapan bir milyon insan da olabilir, sadece bir kaç insan da. Biz sadece pazara gittiğimizde toplumun zımbırtı yapmaya ne kadar emek harcadığını öğrenebilir ve kendi emek ürünlerimizi toplumun geri kalanıyla karşılaştırabiliriz. Zımbırtı yapımına çok fazla emek harcanırsa, zımbırtı üretim fazlası oluşur. Toplumsal değerleri bireysel değerlerinin altına düşer. Zımbırtı yapıcıların özel emeği daha az toplumsal emek olarak sayılır. Zımbırtı üretimine yeterli iş aktarılmazsa eksik üretim oluşur ve toplumsal değerleri bireysel değerlerin üstüne çıkar. Zımbırtı yapıcıların özel emeği daha toplumsal emek sayılır. Bu sapmalar emek bölüşümünde değişiklikleri tetikler. Bireysel değerlerin etrafında toplumsal değerlerin bu dalgalanması emeğin ne şekilde bölüşüleceğini düzenler.

Peki talep neyin nesi? Talep denklemde rastlantısal öznel bir öğe değil midir? Daha sonra Arz ve Talep hakkındaki videoda göreceğimiz gibi talep, gücünü yine emek sürecine dayandırır. Talep sadece soyut psikolojik bir öz değildir. İşçilerin ücretinden ve kapitalistin kârından elde edilen satın alım gücünün kesin miktarıdır. Hatta talep edilen şeyler, üretim sürecinin girdileri olsun veya işçinin yaşamını sürdürmesi için gerekli geçim ürünleri olsun, üretimin yapısıyla ortaya çıkan gereksinimlerdir. İnsanların şeylere talebi, bu şeylerin değeri değiştikçe değişir. Zımbırtıların ortalama üretkenliği arttığı zaman, değerleri düşer ve onlara talep artar çünkü şimdi daha ucuzdurlar. Talep öznel bir boşlukta var olmaktan ziyade, her zaman önceden varolan değerlerin dünyasına bağımlıdır. Ama Çamur Pastası kuramı için en önemli şey, talebin bir metanın toplumsal değerini yaratmadığıdır. O sadece emeğin doğru görevlere bölüşülüp bölüşülmediğini belirlemeye yardımcı olur. Değeri emek yaratır. İşi yapan emektir. Talep bu emeğin toplumsal olarak yararlı olup olmadığını söyler. Ancak talep meta yaratamaz, veya toplumsal emek ağından ayrı tutulamaz.

Sonuç

Bakkala gittiğinizde satılmamış çamur pastalarıyla dolu çamur pastası reyonu bulunmadığını fark edebilirsiniz. Kapitalist üretim tahmin öğesini içerse bile, özel emeği toplumsal emeğe dönüştürmedeki bu belirsizlik, üretimin tamamen rastlantısal ve abes olduğu anlamına gelmez. Mübadele rastlantısal ve düzensiz olsaydı o zaman emeğin bölüşümünü düzenlemek için bir yol olmazdı. Ama mübadele rastlantısal ve düzensiz değildir. Süreklidir. Her mübadele eylemi satıcı ve alıcıyı, bütün alıcı ve satıcıları bağlayan karmaşık bir alım ve satım ağı içinde birleştirir. Üretim ve mübadele arasındaki bu sürekli etkileşimin anlamı, çoğu zaman toplumsal emeğin ne olduğuna dair oldukça iyi bir fikrimiz olduğudur. Etrafta dolaşıp çamur pastaları veya kare tekerlekli bisikletler veya hip-hop polka kayıtları yapmayız.

Satıcılar sürekli "bu metaya bu kadar emek harcanmıştır ve bunun değeri bizce budur" diyorlar. Alıcılar sürekli "buna daha az emek harcanmalıdır, şuraya daha fazla emek gitmelidir" diyorlar. Satıcı ve alıcıların sürekli etkileşimi emeği doğru görevlere bölüştürür. Bu sadece bir şeyde cisimleşen emek ve onun fiyatı arasındaki uyuşma gerçeğiyle mümkün kılınır. Ancak bu uyuşmalar gevşektir, sürekli dalgalanır. Çamur pastası kuramcıları cahilliklerini, bireysel ve toplumsal değer arasındaki sapmaların değer kuramındaki bir kusur olduğunu tartışarak gösteriyorlar. Gerçekte bu dalgalanmalar kuramın önemli bir parçasıdır, toplumsal emeğin bölüşümünün düzeneğidir. Dalgalanmalar emeğin tekrar bölüşümüne izin veren şeydir. Üretkenlik değiştikçe değerler değişir.

Arz ve talep dalgalanmalarının altında değer yasası ile örgütlenen insan toplumu hakkındaki çok basit bir gözlem yatar. Biz, toplum olarak sadece kendi ihtiyaçlarımızın üretimine adayabileceğimiz kadar zamana sahibiz. Eğer gıda, evler, giysiler, DVD'ler ve biraya sahip olacaksak işimizi bu şeylere adamak zorundayız. Bazı şeyleri üretmek diğerlerini üretmekten daha fazla emek gerektirir. Bunlar toplumsal emeğin harcanması bakımından topluma daha fazlaya mal olurlar. Piyasa toplumunda bu maliyet bir komite tarafından belirlenmiyor, pazardaki fiyatlarca belirleniyor. Ve bu değerin ne olduğudur. İşçiler arasındaki ilişkiler pazardaki metaların arasındaki ilişkilerin biçimini alır. Bu değerin ne olduğudur. Üreticilerin arasındaki ilişkiler pazar fiyatlarıyla ifade edilmektedir.  Emek, ürünleri pazarda bir fiyat edindiğinde toplumsallaşır. Ve bu fiyatlar toplumsal emek sürecini düzenler.

Daha Fazla Sonuç:

Bu videoda değer hakkında şunu öğrendik. Değer, kapitalist toplumda toplumsal emek sürecinin düzenlenme biçimidir. İşçiler arasındaki ilişki, her biri bir pazar değeriyle pazarda metalar arasındaki ilişkiler biçimini alır. Üreticiler zaman ve mekân anlamında birbirinden ayrıldığı için bu düzenlenme süreci dolaylıdır, bireysel değerlerin ve toplumsal değerlerin dalgalanmasıyla belirlenir. Çamur pastası tezinin iddiası şudur, toplumsal değerden bu bireysel sapmalar Marx'ın teorisindeki bir çeşit kusurdur. Ancak bu Marx'ın değer kuramına dair derin cahilliği sergilemektedir. Marx için bu farklılık değer kuramının en önemli kısımlarından biridir. Bu farklılık, pazarda rekabet eden atomize, yalıtılmış bireylerin oluşturduğu toplumda emeğin nasıl bölündüğünün düzeneğidir.

Okuma Önerileri:
Kapital, Cilt. 1 Karl Marx
Marx'ın Değer Teorisi Yazıları, I. I. Rubin
Politik Ekonominin Cepheleri, Guglielmo Carchedi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder