16.05.2012
Türkiye’ye bir dizi konferans vermek amacıyla Yordam Kitap
tarafından çağırılan Marksist Siyaset Bilimci Bertell Ollman 12 Mayıs 2013
tarihinde yaklaşık 3 saati bulan “Marksizm: Dün, Bugün, Gelecek” başlığı
üzerine bütünlüklü bir sunum yaptı. Bu yazıda panelde aldığım notları ve
Bertell Ollman’ı dinlemeye gelen birçok arkadaş ile sonrasında yaptığımız
tartışmaları elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım. Bertell Ollman’ın yaptığı
konuşmada benim aldığım notlara ilişkin görüş yazılırsa bu yazının kendisi bir
adım daha ileriye götürecektir. Panel sırasında aldığım notları maddeler
halinde açıklayacağım. Ayrıca simultane çeviride oldukça başarılı olan Sungur
Savran’ın emeğini unutmamak gerekir.
Yordam Kitap,
Ekim 2006’da Bertell Ollman’ın “Diyalektiğin Dansı Marx’ın Yönteminde
Adımlar” adlı kitabının ilk Türkçe çevirisini yayınladı. Bertell Ollman’ın
İzmir’de yaptığı sunumun içeriği bir nevi bu kitabın bütünlüklü bir özeti
gibiydi. Bu kitabın başında Karl Marx’ın “Hegel’in Hukuk Felsefesinin
Eleştirisine Giriş” adlı çalışmasından bir alıntı yer alıyor: “Olduğu
yerde donup kalmış koşulları, kendi şarkıları eşliğinde dans etmeye
zorlamalıyız”. Yapılan sunumda Bertell Ollman olduğu yerde donup kalmış
koşulları kendi şarkıları eşliğinde dans ettirmenin tek yolunun diyalektik
olduğunu dönüp dolaşıp vurguladı.
Kapitalist
sistemin doğduğu günden bugüne yaşadığı dönüşümler toplumsal hayatın da köklü
bir şekilde dönüşmesini sağladı. Yaşanan bu dönüşüm nedeniyle mevcut bir durum
üzerinde tahlil yapan birçok Marksist insanın da oldukça sığ yorumlar yaptığını
belirterek sunumuna ilk olarak Marksizm
ne değildir? sorusunu sorarak cevaplamaya çalıştı. Bazı kavramlar
vardır ki kullanıldıklarında birçok farklı anlama gelmektedir. Olaya bu şekilde
bakıldığında kavramların hiç de masum olmadığı görülecektir. Bu kavramlara
örnek vermek gerekirse; planlama, kalkınma, reform vb.dir. Ollman konuşmasında
Marksizmin ne olmadığına dair bazı maddeleri şu şekilde sıraladı:
- Marksizm ekonomik bir kalkınma mıdır?
- Marksizm ekonomik determinizm midir?
- Marksizm bütün ezme ve ezilme biçimlerine karşı mıdır?
- Marksizm ütopik bir düşüncenin bir biçimi midir?
- Marksizm sadece belli konuları (kadın sorunu, çalışma hayatı vb.) gündemine alacak bir bilim midir?
Bertell Ollman yukarıda sıralanan maddelere yüksek sesle “hayır”
dedi. Yukarıda sıralanan maddelere “evet” diyen kesimlerin özellikle yanlış bir
Marx okuması yaptığını belirtti. Yukarıda sıralanan maddeler gerçek olsaydı Marx’ın
tamamlayamadığı Kapital’i kuşkusuz
bir ekonomi kitabı olarak kabul edebilirdik. Kapital’i okuyanlar onun ekonomi
kitabı olmadığını pek ala farkındadır. O zaman Marx’ın esas konusu nedir? Marx’ın temel mevzusu kapitalist
toplumun hareket yasalarını ortaya koymaktı ve bunu büyük ölçüde başardı.
Kapitalist sistem bir süreç ve
ilişki ağında düşünüldüğünde olgular birbirinden neden bağımsız görünür? Marx yaptığı çalışmaların büyük bir kısmında görüngülere değil
gerçeğin daha derinlerde olduğu vurgusu bulunmaktadır. Ollman ise kapitalizmin
görüntü ile gerçek arasındaki esrarlı perdeyi sürekli olarak sıkı tutmaya
çalıştığını belirtti. Esrarlı perdenin ortadan kalkmaması için kapitalistler
büyük bir çaba harcamaktadırlar. Kriz dönemlerinde görüngü ile gerçek arasında
bulunan fark azalmaktadır. Bertell Ollman bu konuya şöyle bir örnek vererek
“sular çekildiği zaman çıplak olanları görürsünüz” şeklinde özetledi. O halde
yapılması gerekenin tarihsel bağlamından koparmadan kapitalizmin özgül
parçalarını karşılıklı etkileşim içine sokarak kıvılcım çıkarmak gerektiğidir.
Diyalektik yöntem nedir? Diyalektik
yöntemi öğrenmenin önemi nedir? Bertell
Ollman olguların, olayların daha net anlaşılmasını sağlayan diyalektik yöntemi
şu şekilde tanımladı: “Diyalektik yöntem; bir olayı açıklarken sınırların nasıl
çizileceği birimlerin nasıl oluşturulacağı meselesini gündeme alır.” Marksizm
bizi yöntemle (diyalektik) ve pratikle (sınıf mücadelesi) donatarak sürekli
değişen topluma dair çıkarımlarımızın güncellenmesini sağlar ve böylelikle
topluma başka bir dünyanın mümkün olduğu çabasına yardımcı olur. Marx
kapitalist toplumun hareket yasalarını açıklamaya çalışırken soyutlamaya
başvurmuştur. Marx’a göre soyutlamalar yapılmadan kavramaları açıklamak oldukça
güçtür. Bertell Ollman’ a göre diyalektik yöntem olmadan dünyada yaşanan
değişim ve dönüşümleri anlamak pek mümkün değildir.
Kapitalist üretim biçimin diğer
üretim biçimlerinden temel farkı nedir? Marx
Kapital’in 1.cildinde Özgürlük, Adalet, Eşitlik, Bentham! şeklinde bir
ifade kullanır. Bu kavramları diyalektik bir bütünlük içerisinde
tartıştığımızda kapitalist üretim biçiminin temel farkını ortaya koyma şansımız
oldukça yüksektir. Burada dikkat edilmesi gereken temel nokta; “kapitalizm bir
şey değil, bir süreçtir” bundan kaynaklı el aldığımız olguları da bu kapsamda
değerlendirmek zorundayız.
Kapitalizmde
“özgürlük” emek gücünü satma özgürlüğüdür. Olgun kapitalist sistemde hiç kimse
silah zoru ile çalıştırılmaz. Herkes kendi emek gücünü dilediği kapitaliste
satar. Pazar ilişkileri nasıl ki metaların değerlerini belirliyorsa, emek
gücünün değeri de burada belirlenir. Yalnız burada bir ayrıntıyı gözden
kaçırmamak gerekir işçi emek gücünü satmadığı zaman yaşama şansı yoktur. Bu
noktaya dikkat ettiğimizde sloganda yer alan “Özgürlük” ifadesinin ne anlama
geldiği daha net anlaşılacaktır. Kapitalist sistemde “adalet” sermaye
birikiminin devamlılığını merkezine alır. “Eşitlik”; her işçinin üretim
araçları karşısındaki konumudur. Kulağımıza oldukça hoş gelen kavramları üretim
ilişkileri içerisinde düşündüğümüzde kendimizle çelişkiye düşeriz. Marx bu
durumu şöyle ifade etmişti: “kapitalizmde her şey çelişkili gözükür ve
gerçekten öyledir”. Özgürlük, Adalet, Eşitlik, Bentham! Bertell
Ollman'a göre bu sloganın arkasındaki sır oldukça önemlidir.
Kapitalist sistemin diğer
sistemlerden temel farkı artı değer sömürüsüdür. Çok kısa ifade etmek gerekirse
bir işçinin belli bir iş günü sonrası harcadığı emek sayesinde oluşan değerin
sadece bir kısmını elde etmesidir. Kapitalist üretim ilişkileri geliştikçe
gerekli emek (işçinin emek gücünü yeniden üretebileceği miktar) ile artı emek
(karşılığı ödenmemiş emek) arasındaki oransal farklılık sermayenin lehine
olmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken en temel nokta; kapitalist bölüşüm
ilişkileri düşünüldüğünde işçilerin bizzat kendi ürettiklerinin toplamı içinden
satın alabileceklerinin payının gittikçe azalmasıdır (Burada işçinin aldığı
ücret üzerinden yorum yapmak doğru değildir. Önemli olan bir işçinin satın
alabileceği miktar değil yarattığı değerden aldığı paydır).
Kapitalist sistemde üretimi
açıklarken ne tür alt başlıklar kullanılmalıdır? Üretim tarzı açıklanırken; dağıtım, mübadele, ticaret, finans,
tüketim gibi kavramların hem kendi başlarına hem de bir bütünün içinde
birbirleriyle olan ilişkisi ortaya konulmalıdır. Böyle yapıldığı zaman üretim
tarzı bilimsel bir şekilde açıklanmış olacaktır. Olgular arasındaki ilişkiyi
anlamada bir diğer önemli temel unsur bulunmaktadır. Bu temel unsur olguların
tarihsel kökenine bakmanın gerekliliğidir, böylece olguların maddi ön koşulları
kavranabilir. Ollman’ın deyimiyle bugünden düne gitmek!
Devlet mekanizması sermaye birikim
sürecinde nasıl bir yerde durmaktadır? Bertell
Ollman’a göre devlet mekanizmasını bir baskı aracı olarak tanımlamak doğru ama
yeterli bir tanımlama değildir. Ollman, kapitalist sistem geliştikçe devletin
erkinin yeni rollere bürünmek zorunda olduğunu belirtti. 1980 sonrası dönemde
devletin aldığı biçime baktığımızda sermaye ile yeni bir ilişki içerisine
girmiştir. Aslında devletin görünen yüzü ile gerçek yüzü arasındaki esrarlı
perde görece ortadan kalkmıştır. Yeni dönemde devletin sermaye ile bir bütünün
parçası olduğu gerçeği daha net görünmektedir. Devletin görünen yüzüne
baktığımızda karşımıza “kamu” olarak çıkmaktadır. Fakat kâr oranlarının düştüğü
bir ortamda veya Ollman’ın deyimiyle “suların çekilmesiyle çıplak olanların
daha net ortaya çıkacağı” durumda devlet erkinin sermaye birikimi açısından
anlamı daha net anlaşılacaktır.
Teori ile pratik arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır? Bertell Ollman’ın konuşma başlıklarından bir diğeri ise strateji
ile taktik arasındaki temel farklılıkları açıklamasıydı. Bu konuyu açıklarken
Marx’ın kendi döneminden örnekler verdi. Bertell Ollman’a göre Marx daha çok
strateji konuları üzerine çalıştı, taktik konusunda oldukça az çalışmasının
olduğunu belirtti. Verdiği bir örnekte Marx’a Hollanda’dan gelen bir mektupta
nasıl bir mücadele tarzı yürütecekleri sorusu sorulduğunu, Marx'ın bu konuda
fikir belirtmenin zor olacağını, çünkü Hollanda'da yapılan mücadele konusunda
bilgisinin az olduğunu ama yapılması gerekenin en temel sorunlar üzerinde
durmak olduğunu belirtmiştir. Örneğin Karadeniz’de yapılacak mücadele HES
mücadelesidir, Mersin’de Nükleer Santrale Hayır mücadelesi, İzmir’de
Taşeronlaşmaya Hayır mücadelesi, İzmir Müzisyenler Derneği’nin Sigortasız
Çalışmaya karşı mücadelesi, Ankara Dikmen Vadisi halkının Barınma Hakkı
talebidir. Bu listenin farklılaşmasının temel nedenleri kapitalizmin eşitsiz
gelişimi, her bölgenin farklı toplumsal yapısıdır…
2008 yılında yaşanan ve bugün
etkileri devam eden kriz hakkında ne söylenebilir? Bertell Ollman yaşanan son krizin diğer krizlerden oldukça farklı
olduğunu söyledi. Yaşanan krizin nedenini son birkaç yılda yaşanan değişim ve
dönüşümlere bakılarak anlatmak mümkün değildir. Bundan kaynaklı Ollman her kriz
gibi bu krizin de tarihsel bir süreç içinde diyalektik yöntem aracılığıyla
açıklanabileceğini belirtti. Olgulara diyalektik bir ilişki kurulmadan
bakıldığında krizin nedenleri ile sonuçları büyük ihtimalle yer
değiştirmektedir. Bertell Ollman yaşanan birçok krizin eksik tüketim, aşırı üretim gibi görüngülerle ortaya çıktığını
belirtti (her ne hikmetse salonda yer alan bazı arkadaşlar Ollman’ın
yaşadığımız krizleri aşırı üretim ve eksik tüketim gibi nedenlere bağladığını
anlamış). Marx’a göre gerçek ile görüngü aynı şey olsaydı bilime gerek
kalmazdı. Bertell Ollman bu noktanın üzerinde durarak, ardından Marx’tan alıntı
yaparak krizin nedenleri ile sonuçlarının birbirine karıştırıldığını belirtti
(salondaki bazı arkadaşlarımız bu noktayı kaçırmış. Ollman Marx’ın kriz kuramı
üzerine yaptığı çalışmasının yakın zamanda biteceğinin haberini verdi). Bertell
Ollman ayrıca krizlerden kurtulmanın tek yolunun krizi yaratan nedenlerin
ortadan kaldırılması gerektiğini belirtti (Ayrıntılı olarak özel mülkiyet
mevzusu üzerinde durdu).
Kapitalizmin gelişmişlik açısından
geldiği noktaya bakıldığında yaşadığımız krizden kurtulması neden mümkün
değildir? (Günümüzde ekonominin konusu olmayan
alanları düşündüğümde bu söylem bana oldukça iddialı geldi). Ollman bu sorusunu
şu nedenlere bağladı;
- Canlı emeğin oransal olarak üretim sürecindeki payının azalması, yedek işçi ordusunun büyümesi,
- Otomasyon,
- Bilgisayarlaşma,
- E-ticaret,
- Offshore (kıyı ötesileşme),
- Out-sourcing (başka ülkelerde taşeronlaşma),
- Değersizleşme,
Ollman, yukarıda
tanımlanan nedenlerden kaynaklı olarak, gelinen noktada kapitalizmin kendi
sonuna doğru büyük bir hızla yaklaştığını belirtti. Bundan dolayı yaşadığımız
krizin nihai bir kriz olduğu, bu noktada Rosa Luxemburg’un “ya barbarlık, ya
sosyalizm!” tespitine katıldığını belirtti.
Kapitalizmde planlı üretim
yapılabilir mi? Ollman her kapitalistin
kendi içinde planlı üretim yaptığını ama kapitalist sistem bir bütün olarak
düşünüldüğünde planlı üretimin mümkün olmadığını belirtti. Bunun temel nedeni
sermayenin içkin özelliği olan büyüme hırsının olmasıdır. Örneğin rekabet
olgusunu tek başına ele aldığımızda bir kapitalistin kendi başına yaptığı
planlamanın bütün içinde çok da bir anlamı bulunmamaktadır.
Krizin yarattığı olanaklar nedir? Ollman’a göre kriz dönemleri işçi sınıfının bilince varması,
safların netleşmesi, muğlâk tanımların ortadan kalkması ve işçi sınıfı partilerinin
kitleselleşmesine önemli katkılar sunduğunu belirtti. Tabi burada taktik ve
stratejinin önemini unutmamak gerekir. Bertell Ollman’ a göre, iş aramak
zorunda olan işini yitirme korkusuna sahip olan herkes işçi sınıfına dahildir.
Kapitalizm madem bu kadar kötü bir
durumda alternatifini nasıl oluşturacağız? İşçi
sınıfının kurtuluşu Marx’ın belirttiği gibi kendi eseri olacaktır. İşçi
sınıfının partisi devrim için temel yapı taşıdır. Partinin kendisini işçi
sınıfıyla ete kemiğe büründürmesi gerektiğini belirten Ollman bunun için parti
kadrolarının Marksizm'i iyice kavraması gerektiğini sıkça vurguladı. Günümüzde
işçi sınıfı partilerinde diyalektiğin yeterince anlaşılamamış olması nedeniyle
partinin işçi sınıfı adına politika üretmekte son derece yetersiz kaldığını
belirtti.
Kapitalist
toplumda sosyalizm ve komünizm görüngülerini görmek mümkün müdür? Bertell Ollman’a göre gelişmiş kapitalist toplumda sosyalizm ve
komünizm görüngüleri oldukça fazladır. Önemli olan bunu topluma anlatabilecek
yol ve yöntemin oluşturulmasıdır. İşçi sınıfının önemli bir birikime sahip
olduğunu vurgulayan Ollman aynı zamanda SSCB, Küba, Şili gibi deneyimlerinden
ders çıkarmak gerektiğini belirtti. Ollman ayrıca 1917 Ekim Devrimi döneminde
yaşasaydı Bolşevik Partisi’ne üye olacağını belirtti. Ollman bu konuda sol
harekete yönelik “geçmişin deneyimlerini genelde olduğu gibi sahipleniyoruz,
asıl önemli olan yanlış yapılan şeyleri söyleyerek deneyimi sahiplenmektir”
şeklinde eleştiride bulundu. Ollman Diyalektiğin Dansı kitabında yapılması
gerekeni şu şekilde ifade etmektedir: “Yaşamın herhangi bir alanında mevcut
durumu korumaya yönelik bütün çabalar hüsranla sonuçlanmaya mahkûmdur”. Mevcut
kazanımları korumanın tek yolu yeni mevziler elde etmektir.
Bertell Ollman
konuşmasına J.P. Sartre’den bir alıntı ve bir hikâye anlatarak bitirdi.
“İşçilerin kapitalizmde özgürlüğü yoktur. Tek özgürlükleri işçilerin kendi
özgürlüklerini kazanma mücadelesidir ” (J. P. Sartre). Hikâyede ise bir rahip
öğrencilerine cevabı evet veya hayır olacak şekilde bir soru soruyor.
Öğrenciler verdikleri cevap ne olursa olsun karşılarındaki rahip kafalarına bir
adet sopa indiriyor. Öğrencilerden bir tanesi dayanamayıp sopayı rahibin
elinden kapıyor. Ollman, bu hikayeden yola çıkarak işçi sınıfının günümüzde yapması
gerekenin sopayı eline almak olduğunu söylemiştir.
Bu notlar daha önce okuduğum “Diyalektiğin Dansı” kitabından
aldığım notlar ile Bertell Ollman’ın yaptığı konuşma esnasında aldığım notların
harmanlanmasıdır.